Boşanma davası devam ederken eşlerden birinin üçüncü bir kişi ile aynı evi paylaşması, diğer eşin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunda diğer eş lehine manevi tazminata hükmedilmesi hukuka uygundur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
2017/1473 E., 2018/1824 K.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda tarafların boşanmasına ilişkin karar tarihinden sonraki ve bu kararın kesinleşme tarihinden önceki bir dönemde bir başkası ile birlikte yaşamaya başlayan davalı-karşı davacının bu eylemi nedeniyle davacı-karşı davalının manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
Dava konusu haksız eylemin gerçekleştiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanununun 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
BK'nin “Şahsi Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir." hükümleri düzenlenmiş olup
Diğer taraftan TMK'nin 185. maddesinde:
"Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur.
Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler.
Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar." hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, Türk Medeni Kanununun 185. maddesinde eşlerin birbirlerine karşı hak ve yükümlülükleri düzenlenmiş, aynı maddenin 3. fıkrası ile eşlere sadakat yükümlülüğü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca eşler evlilik birliğinin devamı süresince birbirlerine sadık kalmak zorundadırlar.
Eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü, evliliğin kurulmasıyla başlayıp evlilik birliğinin herhangi bir nedenle (iptal, ölüm, boşanma vb.) sona ermesine kadar devam eder. Bu süre boyunca verilen ayrılık kararı veya eşlerin fiilen ayrı yaşamaları ya da boşanma davası açılmış olması, sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz (Badur, E./Turan Başara, G: Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.65, Sayı:1, 2016, s. 105).
Bu durumda, taraflar evli oldukları sürece, eş söyleyişle boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar sadakat yükümlülüğüne uygun davranmak zorundadırlar.
Boşanma davası açılmakla ayrı yaşama hakkının elde edilmiş olması sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı gibi bir eşin sadakatsiz tutum ve davranışlarda bulunması diğerine de aynı davranışta bulunma hakkı vermez.
İfade etmek gerekir ki, eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Eşlerden birinin bir başkası ile cinsel veya duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olup bu haksız eylemi nedeniyle de diğer eşin uğradığı zarardan sorumlu olmalıdır.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 26.11.2008 tarihli ve 2008/2-698 E., 2008-711 K., 22.12.2010 tarihli ve 2010/2-636 E.,- 2010-680 K., 13.07.2011 tarihli ve 2011/2-403 E., 2011-509 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde;
Taraflar arasında evlilik birliğinin devam ettiği sırada davacı-karşı davalının başka bir kadınla birlikte yaşamaya başlaması üzerine davalı-karşı davacı ... Ünal tarafından davacı-karşı davalı ... aleyhine 24.05.2007 tarihinde boşanma davası açıldığı, Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) yapılan yargılama sonucunda verilen 19.12.2008 tarihli ve 2007/358 E.- 2008/513 K. sayılı karar ile tarafların boşanmalarına, ağır kusurlu olduğu anlaşılan ...’ın maddi ve manevi tazminat ile iştirak ve yoksulluk nafakası ödemesine hükmedildiği, kararın ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 06.05.2010 tarihinde onandığı, taraflarca süresi içerisinde karar düzeltme talebinde bulunulmadığından hükmün 24.06.2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı-karşı davalı tarafça bu davada, boşanma kararı verildikten sonra davalı-karşı davacının Nurettin Çınar isimli kişiyle gayriresmî şekilde birlikte yaşamaya başlamasının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı iddiasıyla manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sırasında dinlenen tanıklar da davalı-karşı davacının 2009 yılı yaz aylarında Nurettin Çınar ile düğün yaptıklarını ve birlikte yaşamaya başladıklarını beyan etmişlerdir.
Sonuç itibariyle tarafların boşanmasına ilişkin karar tarihinden sonraki ve bu kararın kesinleşme tarihinden önceki bir dönemde davalı-karşı davacının başka bir erkekle birlikte yaşamaya başladığı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Boşanma kararı kesinleşinceye kadar evlilik birliğinin devam ettiği ve 4721 sayılı TMK’nın 185/3. maddesi uyarınca evlilik birliği devam ettiği sürece eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin bulunduğu dikkate alındığında, davalı-karşı davacının boşanma kararının kesinleşme tarihinden önceki bir dönemdeki eylemi ile evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca, somut olayda mahkemece davalı-karşı davacının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminin davacı-karşı davalının sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu ve bu haksız eylemi nedeniyle sorumlu olduğu kabul edilerek davacı-karşı davalı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmelidir.
Özdağ Hukuk & Danışmanlık Bürosu uzman avukatları olarak listelenen alanlarda ve İzmir Boşanma Avukatı alanlarında ve diğer özel durumlara ilişkin alanlarda müvekkillerine etkin hukuki danışmanlık ve dava takibi hizmeti sunmaktadır. Yukarıda kısaca belirttiğimiz açıklamalardan sonra bize ulaşmak isterseniz Whatsapp için Tıklayın veya müvekkil hattımız olan 0544 424 84 67 numaralı telefonumuzdan ulaşabilirsiniz.
Bu İnternet Sitesi içeriğinde yer alan tüm eserler (yazı, resim, görüntü, vb.) Avukat Aybüke Özdağ'a ait olup 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Bu hakları ihlal eden kişiler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan hukuki ve cezai yaptırımlara tabi olur. Avukat Aybüke Özdağ, ilgili yasal işlem başlatma hakkına sahiptir.
Bu Makaleyi Paylaş