Yoksulluk nafakası, o günün ekonomik koşullarında tarafların sosyal ve mali durumları ile yaşam tarzları değerlendirilerek hakim tarafından takdir edilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
2017/455 E. , 2019/1084 K.
Dava, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, daha önce işsiz olan davalı eski eşin sigortalı olarak çalışmaya başladığını ileri sürerek, ödediği aylık 240TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava tarihi itibariyle geçim şartları gözetildiğinde müvekkilinin aylık 240TL nafaka ve asgari ücret düzeyinde gelir elde etmesinin müvekkilinin yoksulluğunu ortadan kaldırmayacağını, önceki nafakanın kaldırılması davasının reddedilmiş olmasının davacıya geriye dönük nafakanın kaldırılmasını talep hakkı vermeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 4. ve 176/3.-4. maddelerine göre yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına mı, yoksa indirilmesine mi karar verilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece direnme kararı gerekçesinde ilk karardaki gerekçeden farklı olarak “…nafakanın karşı tarafı cezalandırılma aracı olarak kullanılamayacağı, ülkemizde asgari ücretle geçinen ve eşi çalışmayan çok sayıda ailenin de bulunduğu…” gerekçesine yer verilmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, yoksulluk nafakası, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş için verilen bir nafaka türü olup, söz konusu bu nafaka boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlar.
Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı TMK’nın 175. maddesinde:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
TMK'nın “Tazminat ve nafakanın ödenmesi” başlıklı 176. maddesi ise
“Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Hâkim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
Hükmünü içermektedir.
TMK’nın 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73, 2009/118 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir.
Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi.
Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D.: Aile Hukuku, C.2, İstanbul 2019, s. 302).
Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Öte yandan, yoksulluğun ortadan kalkması hâlinde mahkemece nafakanın kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir. Diğer bir anlatımla iradın arttırılması veya azaltılması için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi aranmaktadır.
Yargıtay'ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları).
Hatta, asgari ücretin biraz üzerinde gelire sahip olunması dahi yoksulluk nafakasının bağlanmasını imkânsız kılmaz.
Ne var ki, asgari ücret seviyesinde veya biraz üzerinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlakî ve sosyal düşüncelere dayanır.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler incelendiğinde boşanma davası sırasında herhangi bir işi ve geliri bulunmayan davalı lehine yoksulluk nafakasına hükmedildikten sonra bir özel güvenlik şirketinde olarak asgari ücret karşılığında 01.01.2010 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı, SGK kaydına göre dava açıldığı tarihteki aylık ücretinin 1.401,18TL olduğu, 300TL karşılığında kirada oturduğu, bakmakla yükümlü olduğu kimsenin bulunmadığı; nafaka yükümlüsü davacının ise binbaşı olarak görev yaptığı, aylık 3.473TL maaş aldığı, askeri lojmanda 349TL karşılığında oturduğu, İzmir-Bornova’da 1+1 dairesi ve Isparta ili Y.Bademli ilçesinde tarlasının olduğu, yeniden evlenmiş olup bir çocuk babası olduğu anlaşılmaktadır.
Tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında davacının düzenli ve yeterli gelirinin olduğu, bir evi ve tarlasının bulunduğu, davalının ise asgari ücretin biraz üzerinde ücret ile çalışmaya başlamış olsa da bu hâliyle tarafların gelir durumlarının birbirine denk olmadığından ve davalının boşanma nedeniyle yoksulluğu ortadan kalkmadığından, yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına hükmedilemez. Ancak davalı kadının çalışmaya başladığı nazara alındığında, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan dengenin davalı lehine olumlu yönde değiştiği dikkate alınarak, TMK’nın 4. maddesinde belirtilen hakkaniyet ilkesi gereğince nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar verilmesi gerekir.
Özdağ Hukuk & Danışmanlık Bürosu uzman avukatları ile izmir boşanma avukatı alanlarında ve diğer özel durumlara ilişkin alanlarda müvekkillerine etkin hukuki danışmanlık ve dava takibi hizmeti sunmaktadır. Yukarıda kısaca belirttiğimiz açıklamalardan sonra bize ulaşmak isterseniz Whatsapp için Tıklayın veya müvekkil hattımız olan 0544 424 84 67 numaralı telefonumuzdan ulaşabilirsiniz.
Bu İnternet Sitesi içeriğinde yer alan tüm eserler (yazı, resim, görüntü, vb.) Avukat Aybüke Özdağ'a ait olup 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır. Bu hakları ihlal eden kişiler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat eserleri Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan hukuki ve cezai yaptırımlara tabi olur. Avukat Aybüke Özdağ, ilgili yasal işlem başlatma hakkına sahiptir.
Bu Makaleyi Paylaş